Dindar, mütevazî ve gururdan arî idi. Kuvvet ve kudretin, Allah’a mahsus olduğunu, kendisinin ise, zafer için bir vasıtadan ibaret bulunduğunu söylerdi. Nefs engelini aşamamanın korku ve endîşesi içinde yaşardı.
Yavuz’u, o korkunç Sîna çölünde bir arslan; Mısır’a girişte mütevazî, gözü yaşlı, şükreden bir mü’min; Üsküdar’da kendisini bir nefs muhasebesiyle yönlendiren ilahî ve derûnî lezzetlere müstağrak bir derviş olarak görüyoruz.
Hasan Can‘a şu mısraları okuyordu:
“Padişâh-ı alem olmak bir kuru kavga imiş;
Bir velîye bende olmak cümleden a’la imiş!..”