70
YETMİŞİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, yine Hân-ı Hânâna yazılmışdır. İnsanın âlem-i halkı ve âlem-i emri kendinde toplaması, hem Hakdan uzaklaşmasına, hem de Hakka yaklaşmasına sebeb olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâ, sizi Muhammed Mustafânın “sallallahü aleyhi ve sellem” dîninin gösterdiği doğru yolda bulundursun! Bu düâya âmîn diyenlere merhamet eylesin! Âlem-i emrin ve âlem-i halkın insanda toplanması, onun Hakka yaklaşmasına, kıymetli ve üstün olmasına sebeb oldu. İnsanın Hakdan uzaklaşmasına, doğru yoldan sapmasına ve Ondan câhil kalmasına sebeb olan da, yine bu topluluğudur. Bu toplulukdan dolayı insanın aynası, tâm olup, Hakka yaklaşmışdır. Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının, hattâ Zât-i ilâhînin kendinde görünmesine müste’id olmuşdur. Hadîs-i kudsîde, (Göke ve yere sığmam. Fekat, mü’min kulumun kalbine sığarım) buyurması, buna işâretdir. İnsanın, âlemdeki zerrelerden, her zerreye muhtâc olması, onun Hakdan uzaklaşmasına sebeb olmuşdur. Çünki, insanın herşeye, her zerreye ihtiyâcı vardır. Bekara sûresinde, (Yerde olan herşeyi, sizin ihtiyâcınızı karşılamak için yaratdım) meâlindeki, yirmisekizinci âyet-i kerîme, bunu bildiriyor. İnsan, bu ihtiyâcından dolayı herşeye gönül vermekdedir. Bu yüzden, Hakdan uzaklaşmakda, doğru yoldan ayrılmakdadır. Fârisî iki beyt tercemesi:
Mahlûkların en üstünü insandır,
o makâmdan, mahrûm kalan da odur.
Bu yoldan eğer, geri dönmezse,
ondan dahâ mahrûm olmaz kimse.
Görülüyor ki, varlıkların en üstünü insandır. Mahlûkların en aşağısı, en kötüsü de, yine odur. Çünki, âlemlerin Rabbinin sevgilisi olan Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” insan olduğu gibi, âlemlerin Rabbinin düşmanı olan Ebû Cehl bin Hişâm da insandır. O hâlde kalb, herşeyi sevmekden kurtulmadıkça, herşeyden münezzeh [ayrı] olan, bir varlığın sevgisine kavuşamaz. Bu ise, en büyük harâblık, aşağılıkdır. Birşeyin hepsi ele geçmezse, hepsi de elden kaçırılmamalıdır, formülüne göre, birkaç günlük ömrü, islâmiyyetin sâhibine “aleyhissalâtü vesselâm” uyarak geçirmelidir.